OTORİTEYİ KURMAYA YÖNELİK ATILIMLAR

Atatürk devrim atılımlarının birlik sağlamaya yönelik uygulamalarının bir bölümü aynı zamanda çağdaşlaşma eyleminin otorite sorunuyla da ilgilidir. Önceki kesimde incelenen hilafetin kaldırılması, eğitimde birlik, 1924 Anayasası, tekke, zaviye ve türbelerin yasaklanması, çağdaş yasaların çıkarılması, anayasanın laikleştirilmesi, ulusal birlik yaratma, uluslaşma uygulamalarıdır. Bu atılımlar uluslaşmaya, ulusal birliğe katkıları oranında istemin otorite sorununa da çözüm getirmektedir. Halife dinsel bir otoritedir; fakat laik, çağdaş toplum siyasal otoritenin yanında bir ikinci dinsel otoriteyi reddeder. Etkin, güçlü bir siyasal sistemde din gibi yaşayan toplumsal bir kurumun başında, gücünü dinden, ümmetten alan, etkisi ve görev alanı ülke sınırların otoritenin bulunması siyasal otoriteyi sarsar, azaltır, otorite çatış;tıasına yol açar. Otorite çatışması etkin, güçlü siyasal bir otoriteye gereksinimi olan çağdaşlaşma eylemini durağanlaştırır, dahası devrimin yozlm;rnasına ya da karşı bir devrimle bastırılmasına olanak sağlar. İran, Pakistan örneklerinde görülen çatışmaların nedenleri arasında dinsel otoritelerin varlığı yadsınamaz.
Bunun gibi, halifenin dışında daha az etkin, dinsel, mezhepsel, tarikat kökenli-dağınık, fakat geleneksel toplum içinde yaşayan, dindaşlarına, mezheptaşlarına, "tarikat ehli "ne yön veren, onları eğiten, törenlerinde onlara başkanlık eden, töresel hukuk dağıtan, ceza kesen, ödüllendiren, para, ürün toplayan, tekkede, dergahta, zaviyede ocak kaynatan, aş pişirip dağıtan, türbelerde, yctırlarda "sahip"lik yapan, bunun karşılığında "adak"lar alan çelebiler, şeyhler, postnişinler, dervişler, dedeler, babalar, nakipler, emirler, tarikat halifeleri, mollalar vardır. Çevrelerinde,inançlarını paylaşanlar arasında etkinliğe sahip olan bu kişiler siyasal otoritenin, çağdaşlaşma eyleminin karşıt güçleridir.
Güçlerini hem inançlarından, hem yancaşlarından, hem de sağladıkları ekonom_ik olanaklardan alırlar. Tüm bu nedenlerle siyasal otoritenin kurulabilmesi, siyasal kurumlaşmanın sağlanabilmesi için, aynı zamanda yoksul halkın inancından dolayı sömürülmesini önlemek için tekke, zaviye ve türbeler kaldırılmış, siyasal otoritenin bu engelleri de aşılmıştır.

Atatürk Devrimi, halLçılık ilkesinin de doğal sonucu olarak ailelere, aşiretlere, bey, paşa, paşazade, hacı, hafız, molla, hazret sanlarıyla tanınıp anılan ve çevrelerinde oldukça etkinliği olanlara ayrıcalık tanımaz. Bu, halkçılığın, eşitliğin gereği olduğu kadar otorite sorununun da konusudur. Yakın çevresel otorite odakları olan bu sanların çağdaş siyasal sistem içinde yeri yoktur. Onun için soyadı yasası çıkarılmış, herkesin adı ve soyadıyla anılması, tanıtılması, çağrılması öngörülmüştür. Bu uygulama aynı zamanda ad benzerliklerinden doğan karışıklıkları, haksızlıkları da gidermeye olanak sağlamıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MADAM CORİNNE'E MEKTUBU

ATATÜRK'ÜN AMERİKALI KADIN GAZETECİ GLADİS BAKER'E VERDİĞİ MÜLÂKAT

Atatürk’ün Samsun’daki Evi